Pırlantanın Yolculuğu

PIRLANTA Zerafetin Dili

Pırlantanın Yolculuğu

Pırlanta 15. yüzyıldan bu yana aşkın simgesi olmaktadır. Evlilik sözü olarak pırlanta tek taş yüzük verilmesi geleneği ise ilk kez 1477’te Arşidük Avustuva Maximillian’ı ve  Burgundy Mary’si arasında gerçekleşti.

Pırlantanın aşk sembolüne dönüşmesi, bu döneme denk geliyor. Avusturya Arşidükü Maximilian’ın, 1477 baharında Burgonya Düşesi Mary’ye pırlantalı bir nişan yüzüğü hediye etmesiyle, bugün milyonlarca kişinin tercih ettiği gibi pırlantalı yüzükle evlenme teklif etme geleneği başladı. Bu döneme kadar bütün imparatorlukların, aristokrasinin vazgeçilmez simgesi olan pırlantanın, sol elin dördüncü parmağına yüzük olarak takılma geleneği ise Eski Mısırlıların ‘vena amoris’in (aşk damarı) bu parmaktan, doğrudan kalbe ulaştığına dair inançlarından geliyor.

O dönemde pırlanta, erkeğin kadına olan aşkını artırabilecek tılsım veya muska olarak görülürdü. Hatta aşk tanrısı Eros’un okunun başlığının bile pırlanta olduğuna inanılırdı. Bu kraliyet geleneği kısa bir süre içinde dünyanın bir çok bölgesinde halk tarafından benimsenmeye başlandı. Ve tarih içinde nişan töreninin en belirgin anını tayin eder oldu.

Pırlantanın ihtişamı

Pırlanta nişan yüzüğü olarak verilmeye başlandığında içine yerleştirildiği montür- yuva ve tırnaklar şık bir şekilde tasarlanır ancak pırlantanın ışığını en iyi şekilde yansıtması için uğraşılmazdı. 1870’de Afrika kıtasında elmas madenlerinin keşfinden sonra pırlantanın daha geniş kitlelere ulaşması ve bu değerli taşa olan talebin artması sonrasında tasarımlarda değişiklik görülmeye başlanmıştır.

Pırlantanın Etkisi

Sol elin yüzük parmak diye bilinen 4. parmağına pırlanta alyans takma geleneği eski Mısır’a dek uzanır. Eski Mısırlılar vena amoris- aşk damarı-nın bu parmaktan geçerek direk kalbe ulaştığına inanırlardı.

Pırlantanın Mucizevi Oluşumu

Pırlanta, şaşılacak güzellikte ve nadir bulunan bir mücevherdir. Dinazorlar yeryüzünde gezinmeye başlamadan önce her biri kendi taşının kapsülünde baş döndürücü bir oluşum yolculuğu sonucu doğada oluşmuşlardır. Yerkürenin çekirdeğinin derinliklerinde, yüksek ısı ve basınç altında, yükselen lav eriyiklerinin içinde yerin derinliklerinden yer yüzeyine aşırı bir süratle yolculuk ederek oluştu. Yeryüzünde tabiat ananın su, rüzgar, aşırı soğuk formlarında ortaya çıkan hiddetine maruz kalarak bir kez daha keşfedilmeyi bekledikleri yer olan toprağın altına gömüldüler. Bu değerli taşların ancak küçük bir miktarı bu inanılmaz yolculuk sonrası hayatta kalmayı başarabildi. Ve bunu başaran ve bulunabilenlerin de sadece çok küçük bir kısmı kesime, cilaya ve mücevher yapımına uygun kalitede ve boyuttadır. Pırlanta, sahiden doğanın mucizelerinden biridir.

Soylulardan günümüze

Tarihte ilk pırlanta nişan yüzüğü 1477’de Burgonya Düşesi Mary’ye hediye edildi. 1800’lerin sonunda Güney Afrika’da zengin madenlerin bulunmasıyla pırlanta zengin ve asillerin tekelinden çıkmaya başladı.